Bütünsel Bir Anlayışın Parçası Olabilmek

Sevinc Kahraman
Türkçe Yayın
Published in
3 min readDec 9, 2021

--

Photo by Mona Eendra on Unsplash

İnsanca yaşamak çok ilgi çekici bir kavram olamadı. Çoğu insan insanca yaşamak kavramını defalarca duymuş, bir yerlerden ya da çoğu kitap sayfalarından okumuştur fakat ne anlama gelebileceğinden uzakta kalmayı, kenarda sessizce takılmayı daha önemli bulmuştur. Herşeye uzaktan bakmak, uzaktan yorumlamak ya da eleştirmek çok daha kolay olanıdır. Anlamak çaba ister, vicdanla mantık arasında bir yol çizebilmeyi ister, ister de ister! İnsan hep ister! Peki ya bir dakika durup düşünmek, egolarını işin içine sıkıştırmadan, masada serili duran ütülü beyaz masa örtüsünün başında toplanıp fikir alışverişleri yapabilmek, kenarından kıyısından dolaşmadan meselenin tam da ortasına dalıvermek! İşte bundan keyiflisi yok! Anlamak, kendinden başka/farklı düşünen insanlara da açık kapı bırakabilmektir. Hep “ben” değil, “bizle daha güzel” diyebilmek ne harika bir kavuşum!

Anlamak, bambaşka fikirlere de yaşama şansı verebilmek demektir. Net olabilmektir. Kendinden de katabilmektir dünyanın bütün renklerine, seslerine…

İnsan bütünsel, kültürel bir anlayışın eseri olmalıdır. Hayatta bazen ezberleri bozabilmeli, kendi kabuğunu kırabilmeli, evrensel bir bakış açısıyla bir diğerini kucaklayabilmelidir. İnsan olmanın gereği, öncelikle kendini doğru keşfedebilmektir. İnsanların çoğu, hep başka hayatları kendine kopyalayarak yaşar, kendinden kaçar, bilinmezliklerde bir yaşam pınarı arar. Oysa ki, insan önce kendine yolculuk yapabilmelidir. Ben kimin? Nelerden hoşlanırım? Nasıl bir bedensel/ruhsal kimyaya sahibim? Ben kendimin kaşifi miyim? Bu dünyaya katkı sağlayabilecek fikirlere sahip miyim? Düşüncelerimi var etmeye hazır mıyım? Ben kendimin farkında mıyım? Bütün bu soruları kendimize sormalıyız. Hayat zikzaklar çizerek yürünebilecek bir yol değildir. İnsan, kendi niyetinde yaşayacağı hayatın hayalini resmedebilmelidir. Beş basamak birden adımlamak değil de, adım adım, birer birer hayatı içine sindirerek yaşamalıdır.

Bazı insanlar, “Çabuk tren kaçıyor! Acele et!” diyerek hayatı hep kovalar. Hayatı, kovalamadan da anlayarak, kavrayarak yaşayabiliriz. Acele ederek ancak yanlış istikametlere yolumuzu çevirmiş oluruz. Hayat, farkında yaşayarak elbette daha tatmin edici bir hal alabilir. Doyum illa ki bedensel, tensel hazların merkezinde yaşanmamalıdır. Hayatta ki en büyük doyum, ruhsal ve ilkesel davranışların insana kazandırdığı bir dünyanın merkezinde kalabilmektir. Kendi merkezine; gözün gördüğü, burnun kokladığı kavramların çok ötesinde ruhsal bir tamamlanma yaşayarak varabilmek dünyanın en büyük başarısıdır. Kendin olabilmek mesela… Kendi ruhunun ne istediğine karar verebilmek mesela…

İnsanca yaşamak, insan olmak; masada duran bir tabak yemeğin açlığını çekmek değil, masada serili olan beyaz masa örtüsüne dakikalarca bakıp varolmanın bir lokma ekmekten çok daha öte birşey olduğunu kavrayabilmektir.

Bazen düşünüyorum bütün bunları neden düşünmek istiyor ruhum? Neden daha fazlasını kavramak istiyor? Neden hiç sonu gelmiyor? Gelmiyor işte! İçimde kulağıma fısıldayan başka bir alem var! Beni kendine doğru çekiyor, kelimelerle beni gitmem gereken yollara sürüklüyor. İçime bir su damlası gibi düşüyor. İçimdeki koca okyanusu ruhumun dört bir tarafına dalgalandırıyor…

Dünyada anlamak kadar insanı hafifleten birşey yok. Anlıyorum, öyleyse yeniden doğuyorum… Anlıyorum, öyleyse yeniden kovalıyorum içimde uçuşan kelebekleri, tarifi mümkün olmayan renk cümbüşlerini…

Photo by Mona Eendra on Unsplash

Sevinc Kahraman

--

--

Sevinc Kahraman
Türkçe Yayın

Landscape Architect, M.A. | X/Instagram: sevinckahraman_